Ankara Savaşı ( 28 Temmuz 1402 ) Nedir? Nedenleri, Sebepleri, Sonuçları ve Tarihteki Önemi Nedir ?

Photo of author

By Bilgio.Net

Ankara Savaşı ( 28 Temmuz 1402 ) Nedir? Nedenleri, Sebepleri, Sonuçları ve Tarihteki Önemi Nedir ?

Timur, Cengiz Han’dan beri ortaya çıkan büyük Moğol hükümdarlarından ve tarihin en büyük fatihlerinden birisiydi. Bir ayağının sakat olmasından dolayı Osmanlı tarihlerinde ‘’ Timurlenk ‘’ olarak anılan Timur, Türkistan’da küçük bir hükümdar ailesinin yan koluna mensuptu. Cengin Han’ın dev imparatorluğunun ihyasını hedef edinmiş, bu amacını uzun ve kanlı bir mücadeleden sonra hemen hemen gerçekleşmişti. Çağatay Hanlığı’nın parçalanması sonrası Semerkand taraflarında ortaya çıkıp Müslüman ülkelerini geçmiş, bu bölgelerdeki hükümdarları yenilgiye uğratmıştı. Kurduğu ordu, 1380’de Ceyhun’u geçerek Irak-ı Acem, Irak*ı Arap ve Azerbaycan’ı ele geçirmiş; 1398’de Hindistan’a muazzam bir sefer yapmıştı.

Ailesi Türkçe konuşurdu ve Türkleşmiş, Müslümanlaşmış Moğollardandı. Timur 40 yaşına geldiğinde, Orta Asya’yı kaplayan dev bir imparatorluğa sahip olmuştu. Daha önce Altınordu ile İlhanlılar arasında olduğu gibi, bu bölgenin ele geçirilmesi, Kafkasya’da yeni bir çatışmaya yol açmıştı ve Timur ile Toktamış Han arasındaki savaş, Toktamış’ın ağır yenilgisi ile sonuçlanmıştı. Timur bu başarısı sonrası Anadolu’daki durumu da değerlendirmiş, yeni harekatı için ortamı uygun bulmuştu.

Seferleri korkunç derecede tahripkar olan Timur ordusunun terk ettiği yerler, içinde hayat bulunmaya çöllere benzetilmektedir. Timurluların Batı’da dayandığı sınırlar, çok geçmeden, cihangirlik iddiasında olan Osmanlı Devleti ile karşı karşıya gelmelerine sebep olacaktı. Türk halkına hükmetme hakkını kendin gören Timur’un ilerleme iradesi şimdi Sultan I. Bayezid’in kudretini sarsacaktı.

Her taraftan hükümdarlar, beyler Timur’u ziyaret ediyor, itaat bildiriyorlardı. Osmanlı’ya yenik düşmüş Anadolu Beyleri de Timur’a gidenler arasındaydı. I. Bayezid ise, Timur’un yenilmiş düşmanlarını kabul ediyordu. Bağdat’ı ele geçirdikten sonra Ekim 1393’te Kuzey’deki Tekrit üzerine yürüyen Timur, buradan Erzincan Emirine, Karamanoğlu, Dulkadiroğlu, Karakoyunlu, Akkoyunlu beylerine ve Kayseri hakimi Kadı Burhaneddin’e mektuplar göndermiş, itaatlerini istemişti.  Cihangirlik iddiasında olan iki devletin, gücünü kabul ettirme mücadelesiydi bu. Timur, Memluklu Sultanı Berkuk’a da elçilik heyeti yollamıştı. Diğer yandan harekatına devam etmiş; Kerkük, Musul, Mardin ve Diyarbekir’i alıp, Van gölünün kuzeyindeki Aladağ’a gelmişti.

Osmanlı Devleti, o sırada Orta Anadolu’da henüz yerleşememişti Sivas-Kayseri yöresinde Kdau Burhaneddin Ahmed, Orta Anadolu’da Osmanlı ile anlaşmazlık içinde olan Karamanoğulları, Erzincan’da Erzincan Emirliği, Doğu Anadolu’da Karakoyunlular, Maraş yöresinde Dulkadiroğulları, Güney Doğu Anadolu’da Akkoyunlular bulunuyordu. Anadolu’yla ilgilenen diğer bir siyasi oluşumsa, hakimiyet sahası Malatya’ya kadar uzanan Memluklu Devleti idi.

Osmanlı Sultanı Bayezid, bu dönemde Anadolu beyliklerini dize getirmiş, 1396’da İstanbul’u bile kuşatmıştı. Fakat Tuna sınırlarını geçen Haçlı ordusunun haberini alınca kuşatmayı kaldırmış ve onlarla savaşmak için kuzeybatıya doğru yürümüştü. Çoğunluğu Fransız Haçlılardan oluşan ordu, iki yüzyıl önceki şövalye atalarını taklit ederek, Türkleri ve İslamiyet’i Avrupa’dan çıkarmak için harekete geçmişti. 25 Eylül 1396’da Tuna üzerindeki Niğbolu’da yapılan savaşta Haçlılar yenilgiye uğratılmıştı. Diğer taraftan devletin sınırları Fırat Nehrine ve Memluklu nüfuz sahasına kadar uzanmıştı. 1402’ye gelindiğinde üçte ikisi Asya’da olmak üzere yaklaşık 690 bin kilometrekare toprak, Osmanlı’nın hkümranlığı altına girmiş durumdaydı. Yıldırım Bayezid, hükmü altına adlığı beylerden birçok düşman edinmişti ve bunların kendilerine bir hami bulmaları zor olmayacaktı.

Dulkadiroğlu Suli Bey, Timur’u Memluklu üzerine yürümeye teşvik etmiş, Karamanoğlu Alaeddin Bey ise seferlerinde O’na katılacağını bildirmişti. Timur’a yakın beylerden Erzincan Emiri Mutahharten, Timur’a itaatini arz etmişti. Bayezid, Mutahharten’in kendisine tabi olarak vergisini göndermesini bildirmiş fakat Emir, buna yanaşmayarak durumu Timur’a yazmıştı. Timur bundan dolayı Bayezid’e tehdit ve nasihat içerikli bir name yollamış, buna karşı Osmanlı hükümdarının cevabı da gecikmemişti: ‘’ Seninle ne zamandan beri muharebe etmek isterdim, şimdi bunu fiile çıkarmaya azmettim; sen gelmezsen ben gelirim!’’

Kadı Burhaneddin ise Timur’un itaat istediğini reddetmiş ve ona karşı Bayezid, Toktamış, Berkuk’tan oluşan bir ittifak kurmak istemişti. Timur, bu ittifakı parçalamak üzere Sivas’a doğru harekete geçmişse de, Memluklu ve Altınordu kuvvetlerinin üzerine farklı yönlerden yürüyeceği endişesi ile Erzurum civarından geri dönmüş, Gürcistan’da fetihlerine girişmişti.

Ankara Savaşı’nın Nedenleri ve Sebepleri Nelerdir ?

Timur’un 1395’te Şirvan civarında Terek ırmağı kenarında Toktamış Han’ı yenmesi ile Altınordu Devleti büyük bir darbe aldı. Timur’un bu zaferi ile Rusya knezleri serbest kalmıştı. Timur, Toktamış’ı yenilgiye uğrattıktan sonra 1395-96 kışında Şirvan’dan Osmanlı Sultanı’na yazdığı mektubunda Orta Doğu üzerindeki niyetini açıkça ortaya koyuyordu: Mektubunda, Allah’ın yardımı ile Toktamış’a galip geldiğini belirttikten sonra, tehditlere başlıyor; bir yıl önce Irak-ı Arap’ta iken Şam tarafında bulunan, adı sanı bilinmeyen asil soydan gelmeyen Berkuk’a armağan ve elçiler yolladığını fakat O’nun elçilerini öldürttüğünü söylüyordu.  Deşt’i  Kıpçak taraflarında işleri yolun akoyduğunu, Şam ülkesine harelet edeceğini, Memluklu Sultanı’yla dost olan Sivas kadısına da haddini bildireceğini belirtiyordu. Bu sözler Timur’un Anadolu ve Suriye istila hareketi niyetini açıkça ortaya koymaktaydı.

Timur bu ikazına rağmen Semerkant’a döndü ve Hint seferine çıktı. Timur’a karşı ittifak edenler, onunla işbirliği yapanlarla mücadeleye giriştiler. 1398 yılında Kadı Burhaneddin’in Akkoyunlu Kara Yülük Osman tarafından öldürülmesi üzerine, Bayezid için Doğu’ya doğru yayılma engeli ortadan kalkmış oluyordu. Bu yöneliş ittifak üyelerinden Memluklularla karşı karşıya getirecekti Osmanlı’yı. Bayezid, Karamanoğlu’nu yenip Konya, Larende, Aksaray gibi şehirleri ele geçirmiş; Kadı Burhaneddin’in öldürülmesi ile de Amasya ve Sivas’ı kendi topraklarına katmıştı. 1399’da Memluklu Sultanı’nın ölümü üzerine de taht mücadelesinden istifade edip, Fırat boylarına ulaşmış; Malatya, Darende, Divriği, Kahta, Behisni’yi ele geçirmişti. Bu kazanımlar Osmanlı Devleti için Anadolu’da siyasi birlik kurma yolunda büyük adımlar olmuştu.

Hindistan seferi dönüşünde Timur tekrar Anadolu’ya yöneldi. Kadı Burhaneddin ve Sultan Berkuk’un ardı adına ölmeleri, Memluklu tahtına küçük yaştaki Ferec’in geçmesi, Sultan Bayezid’in toprak kazançlarının ortaya çıkardığı hoşnutsuzluk gibi gelişmeler de Timur’un büyük zorlukla karşılaşmayacağını gösteriyordu. Bütün bu şartları değerlendiren Timur 10 Eylül 1399’da hareket etti; önce Rey’e, sonra da Karabağ’a geçti. Kışı Azerbaycan’da geçirdikten sonra 1400 yılında Anadolu içlerine girmeye başladı. O sırada Yıldırım Bayezid, Mutahharten’in üzerine saldırarak ailesini tutsak etmişti. İki tarafta buluna  sığıntı beylerin kışkırtmaları, haberleşmeler, mektuplaşmalar Timur’un Osmanlı ülkesine girişi ile sonuçlanacaktı.

Bu arada Kara Yusuf’un Bayezid’e ilticasını bahane ederek Timur’un Rum diyarına yönelmesi karşısında Osmanlı Sultanı, Sutha meyletmiş ve elçi heyeti göndermişti. Fakat Timur: ‘’ Ben Rum diyarı üzerine yürümek, asker sevk etmek taraftarı değilim, onlar sürekli Frenklere karşı gaza yaptıklarından böyle bir hareketle Müslümanların zayıflamasına sebep olmak istemem, fakat civarda bulunan yabancılardan ziyade, Müslüman memleketlerine zarar veren, yol kesen bir eşkıyadan başka bir şey olmayan Kara Yusuf’u Bayezid himaye etmiş ve memleketinde ona yer vermiştir’’ diyerek, barıl için kendi adına hutbe okunması, Bayezid’in oğullarından birinin rehin gönderilmesi gibi şartlar öne sürmüş ve de Kara Yusuf’un iadesini istemişti.  ‘’ Bu gerçekleşirse aramızda baba-oğul gibi münasebet, dostluk hasıl olur, kız alır kız veririz ve kafirlere karşı yaptıkları gazalarda elimizden geldiği kadar yardım ederiz ‘’ demişti.  Ayrıca elçi heyetini gönderirken, ilkbaharda Rum hududuna geleceğini ifade etmiş ve devamında şu beyti söylemişti: ‘’ Bakalım o harp gününde kim mum gibi eriyecek, kim taş gibi sert kalacak, mukavemet edecek. ‘’ fakat olaylar istediği gibi gelişmemiş, tekrar Osmanlı’ya haber göndermişse de Kara Yusuf’un iadesi gerçekleşmemişti.

Kemah kalesinin alınması sonrası Bayezid tarafından Timur’a elçi gönderilmişti. Fakat Timur elçiyi kabul etmeyerek Bayezid’e hitaben ‘’ … eğer sen Kara Yusuf’un ailesini göndermiş olsaydın, hanedanın selametle kalırdı… intikamımıza hazır ol… eğer merd isen ayağını sıkı tut; işte ben geldim, olduğun yerde dur… gidin Bayezid’e söyleyin, hala sulh yapmak ve hoş geçinmek taraftarıyım, Taherten’in ailesini bize iade et, oğlunu bize gönder… Rum memleketini sana veririz, böylece aradaki adavet ve vahşet kalkar, halk da refah ve emniyet içinde yaşar, bundan hasıl olacak sevap da bizim saltanat devrimizin hesabına yazılır ‘’ diyordu.

Timur 1400 senesinde Anadolu’ya yönelip Sivas şehrini yakıp yıktı, ahalisine türlü işkencelerde bulunduktan sonra Şam ve Halep bölgesine geçti. Buralarda da türlü zulüm ve işkenceler yaptı. Sivası’ı zapt ve tahrip etti Bayezid, Sivas’ın acıklı vaziyetini duyunca çok etkilenmiş ama hazırlıksız olması sebebiyle hemen karşılık verememişti. Timur’un daha da ilerleyeceğini tahmin ederek daha iç bölgede karşılaşmayı uygun bulmuş, Kayseri’ye gelip Timur’u beklemişti. Fakat Timur, Sivas’tan dönüp hemen Suriye üzerine yürüdü. Bunun üzerine Yıldırım, ordusunun başına geçerek Doğu hududuna geldi, Erzincan ve Kemah’ı Timur’un yandaşı olan Mutahharten’in elinden aldı. Erzincan’ı kendi hakimiyetini tanımak şartıyla bıraktıysa da Kemah kalesini iade etmeyip buraya muhafız koydu ve Mutahharten’in ailesini rehin alarak Bursa’ya gönderdi. Böylece Erzincan ve Kemah beyine karşı yapılan bu muamele Bayezid ile Timur’un arasını büsbütün açtı. Ordusunu, getirdiği büyük kuvvetlerle takviye den Timur, şu isteklerinin kabulünü istedi: Mutahharten ailesinin iadesi ve Kemah’ın Mutahharten’e geri verilmesi, Anadolu beylerinden alınan yerlerin eski sahiplerine iadesi, şehzadelerden birinin kendine yanına gönderilmesi, bağlılık alameti olarak kendisine gönderilecek olan külahın kabulü, Irak ve Azerbaycan hükümdarlarının teslimi veya bir daha kabul edilmemesi. Yıldırım’ın son gönderdiği hediyeler de Timur’un canını sıkmıştı. Hediyelerden her kısmının miktarı on adetti. Oysa Türklerde makbul rakam dokuz olduğundan, hediyeler dokuzar olmalıydı. Aynı zamanda Bayezid mektubunda kendi adına yaldızlı olarak iri harflerle yazdığı halde Timur’un adını siyah ve küçük harflerle yazmıştı. Timur’un tarihçisi Nizamüddin Şami’nin ifadesine göre, Yıldırım tarafından gönderilmiş olan on aptı kabul etmeyerek, savaşmaya karar verdiğini göstermiş oluyordu.

Yazıkları mektuplardaki ifadeler, Timur’un İslam’ın Avrupa’daki kalesi durumunda olan Osmanlıları takdirle andığını fakat Türklerin meşru hükümdarı olarak kendisini gördüğünü ortaya koyuyordu, iki devletin kuvvetlerini karşılaştırıp, Bayezid’e ‘’ Senin gibi küçük bir hükümdar bizimle boy ölçüşebilir mi ? ‘’ diyordu. Bayezid ise bu meydan okumanın altına kalmamıştı : ‘’ Sizi Tebriz ve Sultaniye’ye kadar kovalayacağız! ‘’

Ankara Savaşı Ne Zaman, Nerede ve Kimler Arasında Yapıldı ?

 

Savaş her iki taraf içinde kaçılması mümkün olmayan bir duruma gelince ordular harekete geçti. İki koldan yürüyen Osmanlı ordusu, Ankara önüne geldi. Sultan, muharebe sabahı adamlarını muazzam bir av partisine götürmüş ve 6000 kadar adamı bundan dolayı yorgun düşmüştü. Timur ise bu sırada Sivas’a yürümüş; burada kırmızı, sarı, beyaz teçhizatlı ve zırhlı ordusuna muhteşem bir geçit töreni yaptırmıştı. Tüzükatı’da ve diğer kaynaklarda, Timur’un bu ileri hareketindeki amacın, Orta Anadolu şehirlerini istila, yağma ve tahrip etmek, Osmanlı ordusunu mümkün olduğunca döndürüp dolaştırarak yorgun düşürmek olduğunu yazar. Timur, casus teşkilatı ile Osmanlı ordusundan da haberdar oluyordu. Osmanlı harekatını takip etmekle yetinmeyip, ilk Moğol istilası devrinden kalan ve son zamanlarda Osmanlı hakimiyetine giren Kara Tatarların içine casuslar gönderip savaş sırasında bunların Osmanlılardan ayrılıp kendi tarafına geçmelerini bile temin etmişti.

Bayezid, Timur’un Sivas’ta olduğunu haber alınca, ağırlığı Ankara’da bırakarak Akdağ Madeni ve Kadışehri dağlık alanlarında mevzi almak istedi. Askerinin yay kısmı fazla olduğundan Timur’un atlı kuvvetlerine karşı bu şekilde hareket etmeyi uygun gördü. Bayezid ile Timur’un öncü kuvvetleri Sivas ve Tokat arasındaki geçitleri tutmuş olduğundan, burada savaş yapılmasını kendisi için tehlikeli gören Timur, Kayseri’ye doğru yöneldi. Bunun üzerine Osmanlı ordusu da kuvvetlerine paralel olarak batıya doğru çekilme girişiminde bulundu. Timur, Kırşehir’e doğru yürümekteydi. Osmanlı kuvvetlerinin kendi üzerine geldiğini haber alınca telaşlandı ve süratle Ankara yolunu tuttu. Ankara önüne gelir gelmez kaleyi kuşattı. Bayezid’in kendisinin geldiği yoldan geleceğini tahmin ederek o cepheyi iyice tahkim etmişti. Osmanlı ordusu gelmeden Ankara kalesini alarak kale suyunu kesmişti.

Savaşın olacağı günün sabahı Bayezid’in adamlarından bir kısmıyla ava çıktığını belirtmiştik. Avdan döndüklerinde, Timur’un su kaynağı olan obayı ele geçirdiği gördüler. Timur, Osmanlı ordusunu güneydoğudan gelecek diye beklerken, Osmanlılar kuzeydoğudan yani Kalecik, Ravlı üzerinden gelerek, Çubuk Ova’da Melikşah köyüne inmişlerdi. Kısacası Timur, bir baskına uğramıştı. Bu tehlikeli durum karşısında, bütün gece çalışarak cephesini değiştirdi ve kalenin kenarlarından çekildi. Timur’u böyle bir durumda yakalayan Yıldırım Bayezid, oğullarının ve kumandanlarının hemen saldırıya geçilmesi yönündeki ısrarlarını dinlemedi ve Timur’u gafil avlama fırsatını kaçırdı. Bayezid’in bu taktik hatası, Timur’a vakit kazandırıp onu düştüğü tehlikeli durudan kurtarmıştı. Tarihlerde, Ankara Savaşı veya Çubuk Ova Bozgunu diye anılan ve Osmanlı fetihlerini yarım asır gerileten bu savaş, 28 Temmuz Cuma 1402 Cuma günü  yapıldı.

İki tarafın kuvvetleri eşit değildi. Timur, Maveraünnehr’deki en kudretli ve zırhlarla donatılmış kuvvetlerini de getirmişti. Ve ordusunun mevcudu 160 bin kadardı. Timur’un ordusunda Hindistan’dan getirttiği otuz iki adet zırhlı fil de bulunuyordu. Rivayet edilir ki bu kuleli fillerin üstünden oklar ve ateşler atıldı. Savaş için özel yetiştirilmiş filler, piyadeler için ezici bir kuvvet olarak kullanıldı. Osmanlı kuvvetleri ise Timur’un Fetihnamesi’ndeki kayda göre  70 bindi. Bayezid’in kayınbiraderi olan Sırp despotu Stefon Lazerviç’in yardımcı kuvveti ile Osmanlı ordusu 100 bini buluyordu. Timur’un oğulları ve torunları ile Yıldırım’ın beş oğlu da muharebedeydi.

İki muntazam ordu, sonunda karşı karşıya geldi. Osmanlı savaş nizamında, merkezde Padişah, Veziriazam ve Şehzadeleri mustafa, Musa ve İsa Çelebiler bulunuyordu. Sağ kolda Anadolu kuvvetleri, Kara Tatarlar ve onların sağında okçular ve az sayıda Arnavut askeri vardı. Sol kolda Aydın, Saruhan, Karesi Sancakları Valisi Şehzade Süleyman Çelebi ve Rumeli eyaletleri kuvvetleri, bunların gerisinde Timur’ûn gizlice elde ettiği Kara Tatarlar, onlarında gerisinde Amasya Sancakbeyi Şehzade Mehmed bulunmaktaydı. Sol taraf, ova tarafına denk düşüyordu. Timur’un ordusunun sağ kolunda, Timur’un oğlu Miran Şah, Emirzade Mehmed Sultan ve diğer emirler, sol kolda ise yine Timur’un oğullarından Şahruh Bahadır ile Halil Sultan ve emirler bulunmaktaydı. Bayezid, merkezde Melikşah köyünün güneyindeki tepede idi. Çevresinde yeniçeriler ve onlarında önünde de Azap denilen hafif kuvvetler vardı.

Savaş, sabah altıda başladı ve bütün gün devam ettikten sonra gece saat on veya on ikide sona erdi. Osmanlıların sol koluna yüklenen Timur kuvvetleri, ilk zamanlarda bir şey yapamamışlardı fakat Timur’un gizlice elde ettiği Kara Tatarların Rumeli askerleri üzerine ok atması, buradaki Osmanlı askerlerinin iki ateş arasında kalmasına neden oldu. Kara Tatarların saf değiştirmesi, o zaman kadar ki Osmanlı kuvvetlerinin başarını tersine çevirdi. Merkeze yapılan hücumlara karşı şiddetle karşı konuluyordu. Savaşa katılan Sırp kuvvetleri de kaçmıştı. Sağ koldaki vuruşmalarda da benzeri durum yaşanmış, Anadolu beylerine tabi tımarlı sipahiler Timur tarafına geçmiş, bu kol da geri çekilmeye mecbur olmuştu. Böylece merkezde bulunan kuvvetlerin iki yanı saldırıya açık hale gelmiş oluyordu.

Bu tehlikeli durum üzerine Yıldırım geri çekilmesi ve kaçıp kurtulması tavsiye edildi. Fakat Yıldırım bunu kabul etmedi. Veziriazam Ali Paşa, Murat Paşa ve Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, Şehzade Süleyman Çelebi’yi alıp gitmişlerdi. Çelebi Mehmed, maiyeti ile Amasya’ya doğru gitti. Bayezid ise bulunduğu yerin uygun olmadığını anlayarak beraberindeki az sayıdaki yaya ve atlı ile Çataltepe2ye çekiliyordu ki etrafı Timur’un kuvvetleri ile çevrildi. Bayezid ile beraber oğullarından Musa ve Mustafa Çelebiler ile Beylerbeyi Sarı Timurtaş Paşa, Kara Timurtaş Paşa, oğullarından Ali Bey de esir düşmüştü. Beraberlerinde esir edilenler arasında Alman Johannes Schiltberger de vardı. Niğbolu Savaşı’da alınan esirlerden olan Schiltberger, 6 yıl Osmanlı’daki esaret hayatından sonra Timur’un tutsakları arasına katılmıştı. Bayezid’i yanına getirdiklerinde Timur kendisini karşılayıp, hürmet gösterdi, bu duruma sebebiyet verenin kendisi olduğunu söyleyip hilat giydirdi. Timur, Sultan’ı elinden kaçırmamak için parmaklı tahtırevanla gezdirdi.  Bu durum’’ demir kafes ‘’mübalağasının doğmasına neden oldu. Uğranılan felaketten derin üzüntü duyan Bayezid, tutsaklığının sekizinci ayında ve saltanatının on üçüncü senesinde 9 Mart 1403 Perşembe günü, 43 yaşında iken Akşehir’de vefat etti.

Ankara Savaşı’nın Sonuçları ve Önemi Nedir ?

Timur Anadolu’da toprakları ellerinden alınmış beylere kendine tabi olmaları şartıyla topraklarını iade etmiş, ayrılmadan önce de İlhanlılar zamanında Anadolu’da yerleşmiş olan ve Ankara Savaşı’nda kendi saflarına geçen Orta Anadolu bölgesindeki 60 bin civarındaki Tatarı Maveraünnehr’e göç ettirmişti. Toprakları iade edilen beyliklerden, Osmanlılardan en büyük rakibi Karamanoğulları; Kayseri, Kırşehir, Beypazarı ve Antalya’ya kadar uzanan topraklarıyla eskisinden daha büyük hale geliyordu. Ankara Savaşı’nın Osmanlıların yenilgisi ile sona erişi, uzun zaman dilimlerini etkileyen sonuçlar doğurmuştu. Timur’un Ankara Savaşı öncesi Anadolu, Suriye, Irak ve Gürcistan’a karşı uyguladığı istila siyasetinin neticelerini, Ankara Savaşı’nı kazanmasının yeni sonuçları takip etti. Bu seferlerin ve Ankara Savaşı’nın bazı görünür sebepleri olsa da temel neden, Timur’un cihanşümul bir imparatorluk kurma arzusuydu.

Timurlu-Osmanlı rekabeti, Anadolu’daki Türk varlığının aleyhine bir sonuçla noktalanmış oluyordu. Zaferden sonra bir yıl daha Anadolu’da kalan Timur, Batı Anadolu’ya gitti, istilasını en uç noktalara kadar yaydı. Foça ve İzmir’i Hristiyanların elinden aldı. Sonra 23 Temmuz 1403’te Anadolu’yu terk ederek, Gürcistan’a döndü.

Yıkılmak üzere olan Bizans, yarım yüzyıl daha yaşamasını Timur’a borçludur. İmparator Manuel, Osmanlı’nın gittikçe artan nüfuzu yüzünden ümidini kaybetmişken, Timur’un Osmanlı’yı yendiği haberini almış ve Bizans’ın Türk tehlikesinden kurtulduğu müjdesi ile ferahlamıştı. İstanbul’un fethinin yarım yüzyıl gecikmesi bu savaşın en önemli sonucudur.

Fetret devri olarak adlandırılan 1402-1413 yılları arası, Osmanlı’da şehzadeler mücadelesi ve saltanata ara verilen dönem olarak kabul edilir. Timur, arkasından parçalanmış bir Anadolu bırakmıştı. Bursa-İznik gibi önemli şehirler başta olmak üzere birçok şehir ve kasaba zulüm ve yağmaya uğramıştı. Mesela Bursa ahalisi, 30 bin kişinin hücumu ile kılıçtan geçirilmiş, şehirdeki padişah türbeleri tahrip edilmişti. Yıldırım’ın eşi, Sırp asıllı Olivera da bu sırada Bursa’da iki kızıyla beraber esir alınıp götürülmüştü. Bursa’nın yıkılması, tarih bilimi açısından da bir facia idi. Osmanlı’nın kuruluşundan 1400’lere kadar ki arşiv ve vesikalar da kül olmuştu.

Ankara Savaşı’ndaki Osmanlı asker kaybı, 15-45 bin arasında idi. Rumeli’deki fetihlerin durması, bazı yerlerin elden çıkması ve Osmanlı’nın prestij kaybetmesi karşısında Haçlıların Osmanlıları Avrupa’dan atma düşüncesinin güçlenmesi gibi çok sayıda sonuç da Ankara yenilgisinin neticelerindendir. Osmanlı Devleti’nin birliğini sağlayabilmek ve Bayezid zamanındaki sınırlara tekrar ulaşabilmek için 15. Yüzyıl ortalarına kadar mücadele vermesi gerekmiştir.

Nasıl ki Kösedağ Savaşı, Moğollar karşısında Selçukluların Anadolu’daki gücünü yok ettiyse, Timur’da Osmanlıların Anadolu’daki gücünü I. Mehmed’in devleti toparlayışına kadar kesintiye uğratmıştır. Savaştan sonra Timur, Anadolu’yu anarşi ortamı içinde bırakarak, o zamana kadar Anadolu’da kazanılmış maddi değer ve ganimet olarak her ne varsa, bunları 200 develik kervanla götürmüş ve ülkesine dönmüştü. Avrupalı devletlerin defalarca seferle yapamadığını Timur, bir darbede gerçekleştirmişti. Fakat Osmanlı Devleti’ni tümüyle yok edemeyen bir darbeydi bu. 1413’e kadar süren iç mücadele dönemi sonunda Osmanlı yeniden toparlanacaktı.

Timur istilası ve Ankara Savaşı yenilgisinden dolayı yaşananların göstergesi olani ‘’ Timur’dan beri böyle zulüm görülmedi ‘’ sözünün galat-ı meşhur olarak bugünlere kadar gelmesi boşuna değildir.

Yorum yapın