Dünyada Yaşam Tahminen Nasıl Başladı?

Photo of author

By Bilgio.Net

Dünyada Yaşam Tahminen Nasıl Başladı?

20, yüzyıl gök bilimcilerin pek çoğu tarafından Dünya dahil sadece dokuz gezegen olduğu biliniyordu. Günümüzdeyse Güneş ve diğer yıldızların çevresinde 2,000’den fazla gezegen olduğu biliniyor. Ancak bu zamana dek Dünya hala önemli bir açıdan eşsizliğini sürdürüyor. Dünya, kendi kendini yenileyen karmaşık ve ilginç bir yapı olan yaşamın görüldüğü tek gezegen. Canlı hücrelerinin büyüleyici karmaşık yapısıyla karşı karşıya kalınca doğal tepki, böyle bir şeyin en önce nerede başladığını merak etmek oluyor. Peki biyologların yaşamın kökenine dair en iyi açıklaması ne?

Hücrelerle genetik bilgiyi şifrelemek için DNA zincirleri, bu bilgiyi taşımak için RNA zincirleri ve canlı kalmaları için gereken kimyasal tepkimeleri oluşturmak için de proteinler bulunuyor. Böyle bir üçlü sistemin tam gelişmiş bir biçimde hayata geçmiş olması inanılmaz. Diğer ikisinin işlevini tamamlamakla görevli RNA, onlardan önce oluştu. RNA ve DNA gibi genetik bilgiyi depolayıp yapısında şifreliyor. RNA, tıpkı proteinler gibi kimyasal tepkimeleri ( kendini çiftleme de dahil ) kolaylaştırıyor.

İpuçları, hücrelerin saf RNA temelli bir yaşamdan türediğini öne sürüyor. Hemen hemen tüm hücrelerde aminoasitleri proteine dönüştüren moleküler fabrika ribozom bulunuyor. Bu derece hayati önem taşıyan bir yapının milyarlarca yıldır korunmuş olması söz konusu. Ribozomun dönüştürme işini yapan kısmı tek bir RNA zincirinden oluşuyor. Hücrelerde ayrıca proteinlerden değil de RNA’lardan oluşan enzimler olan ribozimler bulunuyor. Bunlar da önemli hücresel fonksiyonları yerine getiriyor. Ribozoma benzer biçimde bunlar da yaşamın ilk dönemlerinden kalan biyokimyasal fosiller olabilirler. Kendilerini kopyalayan ve bazen dönüşüme uğrayan kısa zincirlerden meydana gelen maddelerin oluşturduğu ‘’ RNA dünyası ‘’ teorik açıdan mantıklı gelebilir. Ancak bu sefer de şu soru gündeme gelecektir: Peki RNA’nın kaynağı nedir?

Bu soruyu cevaplamanın bir yolu, temel kimyadan yola çıkarak neler elde edilebileceğine bakmak. Bu tür deneylerin en meşhur olanı 1952 yılında Stanley Miller ve Harold Urey tarafından gerçekleştirildi. Bu iki bilim insanı, bir deney tüpünü su, hidrojen, amonyak ve metan ile doldurdu. Kimyasallardan oluşan bu ‘’ ilkel çorba ‘’ nın Dünya’nın atmosferinin ilk biçimini temsil ettiği varsayıldı. Kıvılcımlardan oluşan bu enerjinin bu karışma eklenmesiyle çeşitli aminoasitleri bünyesinde barındıran sulu çamur oluştu. Ancak sonra bu ‘’ ilkel çorba ‘’ teorisi gözden düştü. NASA araştırmacısı Miachael Russel gibi bilim insanları, yaşamın okyanusun derinliklerinden gelen mineral içerikli, volkanik kaynaklı su buharlarının çıktığı ve beyaz duman üreticileri adı verilen sualtı kulelerinde başladığını öne sürdü. Bu duman kaynakları bal peteği yapısındaydı. Londra Koleji Üniversitesi’nden Nick Lane’in yaptığı deneyler, bu peteklerdeki gözeneklerin ilkel hücre işlevi görebileceğini, organik malzemeyi bünyelerinden toplayabileceğini, hücrelere enerji sağlayan elektriksel gradyanları oluşturabileceğini gösterdi. Sonuç olarak, eğer bir zaman makinesi olsaydı, farklı teorilerin göreceli olasılığını tartışmak mümkün olabilirdi. Ancak yaşamın kökenine ilişkin olarak beyaz duman üreticileri teorisi, şimdiye kadar ortaya atılanların en mantıklısı gibi görünüyor.

Yorum yapın