Keynesyen Ekonomi Nedir ? Özellikleri Nelerdir ?

Photo of author

By Bilgio.Net

Keynesyen Ekonomi Nedir ? Özellikleri Nelerdir ?

Keynesçi ekonominin kalbinde mali politikaların ( hükümet harcamaları ve vergiler ) ekonomiyi kontrol edecek bir araç olarak kullanılması yatar. Bu fikir 20. Yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri olan İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes tarafından benimsendi. Keynes’in fikirleri modern dünya ekonomisini şekillendirdi. Keynes hala saygı görüyor ve takip ediliyor.

Keynes’in 1936’da yayınlanan başyapıtı Genel Teori (İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi), Büyük Buhran’a cevaben yazılmıştı. Hükümetlerin, önceden göz ardı ettikleri bir görevi olduğunu savundu. Bu görev, travma zamanlarında ekonomiyi hayatta tutmaktı. Kitap, Fransız Jean-Baptiste Say’ın (1767-1832) ‘’arz kendi talebini yaratır’’ fikrini eleştirmek amacıyla yazılmıştı. Say’ın fikrine göre ekonominin genelinde mal üretimi kendi başına talep yaratmaya yetiyordu.

Ekonomiyi Yeniden Canlandırmak

Büyük Buhran’a kadar, ekonominin büyük ölçüde kendi kendini düzenlediği varsayımı kabul görüyordu. Kendi haline bırakılan görünmez el, istihdamı ve ekonomik verimi optimum seviyeye çıkaracaktı. Keynes buna şiddetle karşı çıkar. Ekonomik gerileme dönemlerinde, talepte azalmanın, ciddi bir krizle ekonomide küçülmeye yol açacağını ve işsizliği arttıracağını savunur. Hükümetin görevi, ekonomiyi yeniden canlandırmaktır. Hükümet bunu borçlanarak ve bu parayı komu sektöründe istihdam yaratmaya, altyapı projelerine ( mesela yol, demir yolu, hastane ve okul yapımı ) nakit artırarak yapabilir. Faiz oranlarında düşüş, yeterli olmasa da, ekonomiyi biraz da olsa canlandırabilir.

Keynes’e göre hükümetin yapacağı ekstra harcamalar ekonominin geneline yayılır. Örneğin yeni bir otoyol yapımı, inşaat şirketleri için iş yaratır. O şirketin çalışanları yemek, ürün ve hizmet için para harcar bu da ekonominin krize girmesini engeller. Keynes’in savındaki anahtar, çoğaltan fikridir.

Diyelim i, Amerikan hükümeti, gemi yapım şirketi Northop Grumman’a 10 milyar dolarlık uçak gemisi sipariş etmiş olsun. Bunun etkisinin ekonomiye 10 milyar dolarlık aktarım olduğunu düşünebiliriz. Oysa çoğaltan savına göre etkisi çok daha büyük olacaktır. Northop Grumman daha fazla insan işe alacak, daha çok kar edecek, işçiler paralarını tüketim ürünlerine harcayacak. Toplam ekonomik verim, ortalama bir tüketicinin ‘’ tüketime eğilimine ‘’ bağlı olarak, ilk başta aktarılan paradan çok daha fazla artacak.

Eğer 10 milyar dolar, Amerikan ekonomik verimini 5 milyar dolar arttırdıysa, çoğaltan 0,5’tir. 15 milyar dolar arttırdıysa, çoğaltan 1,5’tir.

Keyneysen Ekonomisinin Altı Temel Prensibi

Eski başkan danışmanı Alan Blinder’a göre, Keynesçiliğin arkasında altı temel prensip yatar. Bunlar:

  1. Keynesçiler, ekonominin hem kurumsal hem de özel sektör kararlarından etkilendiğini ve bazen dengesiz davrandığını savunurlar.
  2. Kısa dönem, bazen uzun dönemden daha önemlidir. İşsizlikteki kısa dönem artışlar, uzun vadede daha çok zarara yol açabilir, çünkü ülke ekonomisinde kalıcı hasar yaratabilir. Bu, Keynes’in meşhur ‘’ Uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız’’ sözlerini hatırlatır.
  3. Ücretler ve özellikle de maaşlar arz ve talep değişikliklerine çok yavaş cevap verir. Bu da işsizliğin ekonominin gücüne göre genelde daha yüksek veya düşük olduğu anlamına gelir.
  4. İşsizlik genelde çok yüksek ve değişikendir; resesyon ve krizler ise görünmez elin dikte ettiği gibi nahoş fırsatlara verilen etkili piyasa tepkileri değil, aksine ekonomik hastalıktır.
  5. Hükümetler, ekonomideki doğal ani yükseliş ve düşüşleri aktif bir şekilde istikrara kavuşturmalıdır.
  6. Keynesçiler işsizlikle mücadeleye, enflasyonla mücadeleden daha çok önem vermeye meyillidir.

Keyneysen Ekonomisi Tartışmalı Bir Kuram Mı ?

Keynesçilik her zaman tartışma yaratmıştır. Onu eleştirenler, neden hükümetlerin ekonomiyi daha iyi yöneteceğini varsaymamız gerektiğini sorar. Ekonomik değişkenlik gerçekten tehikeli midir ? tam bu eleştirilere rağmen, 1930’lardaki Büyük Buhran Keynes’in fikirleri sayesinde aşıldı. Franklin D. Roosevelt’in Yeni Düzen adıyla bilinen programı krize karşı bir tepki olarak sunuldu ve hükümetin resesyon döneminde milyarlar harcayarak ekonomiyi teşvik etmesine klasik bir örnek oldu. Hala Büyük Buıhran’a bu politikaların mı yoksa İkinci Dünya Savaşı’nın mı son verdiği tartışılır. Fakat tarihten alınan mesaj, hükümet harcamalarının işe yaradığı yönündedir.

Genel Teori’nin yayınlanmasından sonra, dünyanın dört bir yanındaki hükümetler harcamalarını oldukça arttırdı. Bunu hem yüksek işsizliğin sonuçlarıyla baş edecek refah devleti geliştirmek gibi sosyal amaçlarla hem de Keynesçiliğin, hükümetlerin ekonomiyi kontrol etmesi gerektiği vurgusuna dayanarak yaptılar.

Bu müdaheleler uzun bir süre işe yaradı, enflasyon ve işsizlik oldukça azaldı, ekonomi büyüdü. Fakat 1970’lerde özellikle monetaristler (parasalcılar) Keynesçi politikaları eleştirmeye başladı. Temel argümanlardan biri, istihdamı arttırmak amacıyla düzenli olarak mali ve parasal politikalar uygulayan hükümetlerin ekonomiye ince ayar veremeyeceğiydi. Böyle politikalara (mesela vergi indirimi) ihtiyaç olduğunu fark etme anı ile politikaların etkisini göstermesi arasında geçecek zaman çok uzundur. Politikacılar sorunu hızla belirlese bile düzenlemelerin yazılıp onaylanması zaman alır. Vergi indiriminin ekonominin tümünü etkilemesi ise daha uzun sürer. Sonunda vergi indirimleri işe yaramaya başladığında, çözülmeye çalışılan sorun çoktan kötüleşmiş veya yok olmuş bile olabilir.

İşe bakın ki, Keynes 2008 krizinden sonra yeniden gündeme geldi. Faizlerde indirimin Amerika, İngiltere ve diğer ülkelerdeki resesyonu önleyemeyeceği anlaşıldığında, iktisatçılar hükümetlerin borç alarak vergi indirimine ve harcamaya gitmesi gerektiğini savundular. Sonunda bu politikaları uygulayarak geçmiş yirmi beş yılın ekonomi politikalarından koptular. Her şeye rağmen, Keynes geri döndü.

Yorum yapın