Korumacılık Nedir? Artıları, Eksileri ve Özellikleri Nelerdir ?
1980’lerde Amerikan vatandaşları Japonya’nın küresel ticarette artan egemenliğinden endişe ederken, Kongre üyeleri ve senato binası önünde bir basın açıklaması düzenlediler ve bir Toshiba radyoyu parçalayarak sembolik bir gösteri yaptılar. 1990’larda, Amerika’daki işlerin Meksika ile ticari sınırların kaldırılmasından sonra güneye kaymasını eleştiren politikacılar ‘’ devi bir emme sesinden ‘’ bahsettiler. On sene sonra kanun koyucular Çin’in bir Amerikan petrol şirketini, Orta Doğulu bir şirketin de bir liman işletmeleri grubunun Amerikan kanadını satın almasını engelledi. Küreselleşmenin çirkin kız kardeşi korumacılık, modern dünyada neden hala bu kadar güçlü?
Korumacılık Nedir?
Korumacılık genelde, yurtdışından ithal edilen ürünlere uygulanan kantitatif kotalar, yüksek vergiler ve yabancıların yurtiçindeki satın almalarını engelleme politikaları için kullanılan bir terimdir. Ticaretin kendisi kadar eskidir. Yöneticilerin para toplamak için başvurduğu en eski yöntemlerden biri ticareti vergilendirmektir ve bu, antik çağlardan beri sürmektedir.
Bugünlerde bir ekonomiyi koruma yolları arasında ithal edilen ürün miktarı ve değerlerine kota koymak, yerli üreticileri sübvanse etmek (ki bunun en meşhur örneği çiftçilere hibe sağlayan Avrupa’nın Ortak Tarım Politikası ’dır), ihracatçıları sübvanse etmek, ulusal kuru düşük tutup kur oranlarıyla oynayarak ihracatı ithalattan cazip kılmak ve fazladan bürokrasi vardır. 2008’de başlayan finansal ve ekonomik krizde gözlenen bir başka korumacılık da, bankaların sadece yurtiçi şirketlere borç vermesini içerir. Bu, 2009’da İngiltere Başbakanı Gordon Brown tarafından ‘’finansal merkantilizm’’ olarak tanımlanmıştır ama kendisi de İngiltere bankalarını yurt dışı müşteriler yerine İngilizlere borç vermeye teşvik etmekten geri durmamıştır.
Korumacılığın Artıları ve Eksileri Nelerdir?
Neredeyse tüm iktisatçılar korumacılıktan nefret eder; onun zıttı olan serbest ticareti savunur. Bu tip sınırlar koymanın uzun vadede hepimizi fakirleştireceğini, politik sürtüşmelere ve hatta savaşlara bile yol açabileceğini düşünürler. Bunun en hasar verici ekonomik politikalar arasında olduğu konusunda uyarırlar.
Karşılaştırmalı üstünlük bu tip argümanları destekler. Bu kuruma göre; belli bir üründe uzmanlaşarak başka ülkelerle ticarete girmek, komşularından daha az verimli olsalar bile tüm ülkeleri daha çok zenginleştirir.
Politik açıdan sorunlar daha karmaşıktır. Mesela Amerika’daki bir fabrikanın, denizaşırı rakipleri daha ucuza üretim yaptığı için, kapatıldığını düşünün. Bir iktisatçı bu durumun bir uyarı sinyali olduğunu, Amerikan fabrikasının artık rekabet edemediği için kapanması gerektiğini savunur. Diğer tarafta, korumacı ise, o ürünlerdeki gümrük vergilerinin arttırılması, hatta gerekiyorsa sektörün sübvanse edilerek var olan işlerin korunması gerektiğini savunur. Halk, özellikle de işçiler, bu opsiyonu destekler ama ekonomi bunun sorunları maskeleyeceğini ve bu sorunların tekrar su yüzüne çıkacağını gösterir. İktisatçı, işten çıkarılan işçilerin daha rekabetçi bir sektörde iş bulmasının daha iyi olacağını söyler.
Korumacılık seçmenlere satması kolay bir politikadır ve yüzeysel göstergeleri de ortaya çıkarabilir. Eğer hükümet gümrük vergisi uygularsa, ilk başta gelirler artar, müşteri denizaşırı ülkelerden gelenler yerine yerli malları tüketmeye teşvik edileceğinden yerel şirketler patlama yaşar. Vatansever (veya milliyetçi) kesim için korumacılık ülkenin bağımsızlığını garantiye alıyormuş gibi görünür. Enerji, çelik, otomobil, bilgisayar vb. üretiminde başka ülkelere bağımlı kalmaz. Ayrıca bir ülkenin şirketleri yabancılar tarafından satın alındığında, ülkenin farkirleşeceği algısı da kullanılır.
Buradaki sorun bu gibi argümanların dayanaksız olmasıdır. Araştırmalar uzun vadede korumacılığın, ülkeleri hem gümrük vergisi koyan hem de onunla ticaret yapmak isteyen ülkeleri fakirleştirdiğini gösterir.
Korumacılığın Tarihteki Örnekleri
Korumacılığın yol açacağı duruma en iyi örnek 1930’larda yaşandı. Büyük Buhran zamanında Amerika’nın da dahil olduğu bir sürü ülke ticarette önemli sınırlar koydu. Bunun yerel işleri koruyacağı ve ekonomilerin daha kolay ayağa kalkmasını sağlayacağı düşünüldü. Bunlara ‘’komşunu dilendir’’ politikaları adı verildi çünkü bu politikalar yabancı ortaklarla ticarete bağımlı pek çok ülkeyi zor durumda bıraktı. Ülkeler bir biri ardına gümrük vergileri koyarken dünya ticareti resmen durdu. Politik gerilimler arttı ve İkinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen ilişkilerin bozulma süreci başladı.
İkinci Dünya Savaşı sonunda bu sınırlar kaldırılmaya başlanınca, karşılaştırmalı üstünlük kuramı yine öne çıktı. 1950’lerde ve 1960’arda ülkeler kendi uzmanlaştıkları malları ürettikçe dünya ekonomisi büyüdü. Her zamankinden daha serbest bir piyasa hakim oldu.
Bir diğer örnek ise 15. Yüzyılda oldukça yıkıcı bir ticari politikanın esiri olan Çin’dir. O yüzyılda dünyanın en gelişmiş ve zengin ekonomilerinden biriyken, yöneticilerinin iktisadi yeterlilik politikaları sebebiyle dünyanın geri kalanıyla ekonomik ve kültürel bağları kopardı ve lider konumunu hızla kaybetti. Ancak 20. Yüzyılın sonlarında pek çok gümrük vergisi ve ticari sınırlamaları kaldırıldığında dev ekonomik potansiyelini kullanabilmeye başladı.
Korumacılığın Amacı Nedir?
İnsanların korkularına rağmen, ticarette sınırları kaldırmak işlerin ülkeden ‘’emileceği’’ anlamına gelmez. İngiltere’nin en verimli otomobil fabrikalarından biri, İngiliz veya Avrupalı bir şirkete ait değil, Japon motor üreticisi Nissan’a aittir. İngiltere’nin kuzey doğusunda işsizliğin çok yoğun olduğu bir bölgede binlerce işçiyi çalıştırır. Evet, yabancı şirketlerin masrafları kısarken kepenk kapatmaya kendi ülkelerindeki fabrikalardan önce deniz aşırı fabrikalarla başladıklarına dair endişeler vardır ama bunu destekleyen istatistiki bir veri yoktur.
Burada temel sorun, ekonomiyi yabancı rekabetten korurken onu daha az rekabetçi hale getirmek, masrafları azaltmaya ve verimi arttırmaya teşvik etmemektir. Gerçekten de, uzmanlara göre, hissedarların bir şirketin başarısız bir yöneticisini işten çıkarması bu kadar zorken, yabancı şirketler tarafından satın alınma tehdidi, yönetici grubu, işletmeyi verimli hale getirmek için daha çok çabalamaya zorlar.
Günümüzde Korumacılık
Ülkeler 2008’deki finansal krizin ardından ekonomilerini onarmaya çalışırken, küresel bir korumacılık dalgasının ortaya çıkacağı endişeleri vardır. Hatta pek çok uzman bu tehlikenin, küresel ekonominin gelecek on yılı için buhran veya borç deflasyon tehlikesinden daha ciddi olduğunu düşünür. Tarihte de görüldüğü gibi, korumacılık sarmalına girmek dünya barışı ve istikrarı için korkunç sonuçlar doğurabilir.