Varlık Felsefesine Göre Tanrı’nın Varlığı Nedir?

Photo of author

By Bilgio.Net

Varlık Felsefesine Göre Tanrı’nın Varlığı Nedir?

Metafiziğin ve klasik varlık felsefesinin temel problemlerinden biri de Tanrı konusudur. Gerçi Tanrı konusu daha çok din felsefesinin içinde yer alır, ancak varlık felsefesinin birçok problemi Tanrı konusuyla ilgilenmeyi gerektirir. Örneğin, bar olanlar ne tür şeylerdir, ruhsal mı, yoksa maddesel mi? Varlığın asıl temeli nedir? Nihai gerçeklik nedir? Gibi sorular Tanrı konusuyla doğrudan ilişkilidir. Daha önce de gördüğümüz gibi, klasik ontolojinin temel konularından biri olan töz konusunda, bazı filozoflar asıl tözün Tanrı olduğunu savunurlar. Bu kısımda, din felsefesinin de temel konularından biri olan Tanrı’nın varlığına ilişkin kanıtları özetle açıklayacağız.

  1. Ontolojik Kanıt : ilk kez Ortaçağ düşünürlerinden Anselm tarafından geliştirilen ontolojik kanıt, Tanrı fikrinden hareketle O’nun zorunlu olarak var olduğunu göstermeye çalışan mantıksal bir temellendirmeye dayanır. Modern felsefenin kurucusu olarak bilinen Descartes da Tanrı’nın varlığını bu kanıtta dayanarak ispat etmeye çalışır. Benzer kanıtlama Spinoza ve Leibnitz tarafından da kullanılır.

Ontolojik kanıt, Tanrı’nın varlığını şu akıl yürütmeyle göstermeye çalışır: Tanrı kavramı, ‘’ kendinden daha büyük bir varlık düşünülemeyen bir varlığı’’ ifade eder. Yani, Tanrı öyle bir varlıktır ki O’ndan büyüğü veya yetkin olanı yoktur. Şimdi, şöyle düşünebiliriz. Evet, kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen bir varlık sadece düşüncede var olabilir, gerçekte var değildir. Anselm, mantıki olarak bunun mümkün olmadığını göstermeye çalışır. Eğer, kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen varlık sadece insan zihninde var ise, o zaman böyle bir şey kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen bir varlık değildir. Dolayısıyla, kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen varlık, yani Tanrı, gerçekte de vardır.

Descartes’e göre ise biz Tanrı’nın varlığını O’nun özünden ayrı olarak düşünemeyiz. Ona göre Tanrı kavramının özü mükemmelliktir. Nasıl ki, bazı varlıklar renk, koku, tat, ağırlık vs özelliğine sahiptir veya değildir, mükemmellik de bir niteliktir ve bu niteliğe bazı varlıklar sahiptir veya değildir. Descartes’e göre, çevremizdeki varlıklara baktığımız böyle bir mükemmelliğe sahip olmadıklarını görürüz. Öyleyse, mükemmellik niteliğine ancak kendisi mükemmel olan bir varlık, yani Tanrı, sahip olabilir. Bu nedenle Tanrı vardır.

Ontolojik kanıta en ciddi felsefi eleştiri Kant tarafından dile getirilmiştir. Kant’a göre ‘’ var olmak ‘’ gerçek bir yüklem veya bir şeyin kavramına eklenebilen bir kavram değildir. ‘’ Vardır ‘’ mantıksal olarak sadece bir yargı bağlantısıdır ve sadece bir şeyin kabul edilmesini belirtir. Ona göre, bir şeyin varlığı hiçbir zaman yalnızca bir mantık konusu olamaz.  ‘’ Bu elma kırmızıdır ve yuvarlaktır; dolayısıyla vardır’’ çıkarımından mantıksal bir eksiklik vardır. ‘’  Varlık ‘’ elmanın bir özelliğine vermez, sadece belli özelliklere sahip bir elmanın bulunduğunu söyler. Benzer şekilde, belli sıfatlara dayanarak Tanrı vardır dediğimizde buradaki ‘’ vardır ‘’ kavramı bir yüklem değildir. Bir çok çağdaş felsefeci Kant’ın bu eleştirisine yanıt vermeye veya onu geliştirmeye çalışmıştır.

  1. Kozmolojik Kanıt : felsefe tarihinde ilkin İbni Sina ve St. Thomas Auqinas tarafından geliştirilen bu kanıta göre, evrenin varlığı Tanrı’nın varlığına işaret eder veya onu gösterir. Evrene baktığımızda, her şeyin bir nedeni olduğunu, her olup bitenin kendinden önceki nedenler tarafından ortaya çıktığını görürüz. Kozmolojik kanıt, bu nedensel zincirin sonsuza dek gidemeyeceğnden hareket eder. Başlangıçta, kendisi başka bir şeyin sonucu olarak ortaya çıkmayan bir ‘’ ilk neden ‘’ olmalı. Bilindiği gibi Aristoteles, evrendeki hareket konusunda böyle bir temellendirme yapar. Benzer temellendirmeye dayanan kozmolojik Tanrı kanıtlamasına göre, var olanlar dünyasında her şeyi yoktan var eden, varlıkların bir ilk nedeni olmalıdır. Bu varlığın adı da Tanrı’dır.

Kozmolojik kanıt aynı zamanda varlığı zorunlu ve varlığı olumsal ( mümkün ) kavramsal ayrımından hareket eder. Bu ayrım temelinde, Tanrı’nın varlığı ile ilgili şöyle bir kanıtlama ileri sürülür: Bazı olumsal varlıklar, yani varlığı mümkün olan varlıklar vardır. Bu olumsal varlıkların var olabilmesi için olumsal olmayan, yani varlığı zorunlu olan bir varlık temeli gerekir. Öyleyse, varlığın bir olumsal olmayan, yani zorunlu varlığa dayanan temeli vardır. Varlığın bu zorunlu temeli Tanrı’nın varlığını gösterir. Başta İbni Sina olmak üzere, birçok  İslam filozofu Tanrı’nın ismi yerine ‘’ Zorunlu Varlık ‘’ sözcüğünü kullanır.

  1. Ereksel Kanıt : Tanrı’nın varlığı ile ilgili en yaygın savunulan kanıtlardan biri de ereksel kanıttır. Bu görüşe göre, evrene baktığımızda çok ince işlenmiş, çoğu kez bizleri hayrete düşüren çok mükemmel bir ahenk ve uyum vardır. Evrendeki bu düzen, en küçük canlılardan en büyüğüne, en küçük oluşumlardan evrenin tüm işleyişine kadar, hiçbir aksamaya veya karışıklığa yol açmadan milyonlarca yıldır devam etmektedir. Ereksel Tanrı kanıtlamasına göre, bu ahenk ve düzen evrenin tümüyle akılcı bir biçimde düzenlenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu da bizi onu bu şekilde düzenleyen bir varlığa, yani Tanrı’ya götürür.

Ereksel Tanrı savunmasının en önemli avantajı dini bilgi ile bilimsel bilgi arasındaki çatışmayı ortadan kaldırması  veya en aza indirmesidir. Çünkü bu görüş, bilimsel bilgiyi Tanrı’nın varlığına ve dini inanca bir destek olarak görür. Bu yönüyle, sadece din ile bilim arasındaki çatışmayı azaltmaz, aynı zamanda bilimsel araştırmaya dini destek verir. Ünlü fizikçi Albert Einstein bir yazısında kozmik dini duygunun bilimsel araştırmanın en yüce ve en güçlü motivi olduğunu belirtir.

  1. Ahlaki Kanıt : Ahlaki Tanrı kanıtlaması, ahlak alanındaki normatif düzenlilikten hareket ederek insanın ahlaki olmasının güvenilir bir amacı, hedefi ve kaynağı olması gerektiğini savunur. Yoksa, insan ahlaki olmaya ve sorumluluklarını yerine getirmeye iten sağlam bir dürtü olmaz. Bu görüşe göre, gerçek bir ahlak otoritesi olmadığı sürece ahlaki sorumluluğun, düzenliliğin, kuralların ve normatif yasaların bir anlamı yoktur. Dolayısıyla, dünyada bir ahlaki düzenliliğin olduğunu kabul etmek Tanrı’nın varlığını gerekli kılar. Ahlaki kanıtın en ünlü savunucusu Kant’tır. Onun ahlaki Tanrı kanıtlamasını şu şekilde özetleyebiliriz:
  • İnsanın en yüksek iyiliği elde etmesi hem ahlaki he de rasyonel açıdan gereklidir.
  • Elde etme yükümlülüğümüz olan şeyin bizim için elde edilebilir bir şey olması gerekir.
  • En yüksek iyiliğin elde edilmesi ancak doğal düzenin ve nedenselliğin aşkın bir ahlaki düzenin ve nedenselliğin bir parçası olması durumunda mümkündür.
  • Ahlaki düzen ve nedensellik ancak Tanrı’yı bunların ilk kaynağı olarak varsaydığımızda mümkündür.
  1. Dini Deneyim Kanıtı : Bu kanıtlama biçimi, diğer yaklaşımların aksine dış dünyadaki kanıtlardan değil de bir dine ve onun Tanrı anlayışına inananların içsel dini yaşantılarından hareketle Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalışır. Birçok insan, Tanrı’nın varlığını hissettiklerini, doğrudan veya aracısız olarak bildiklerini belirtmiştir. Tabi ki, Tanrı’nın varlığına ilişkin içsel deneyim ancak aşkın bir varlığa inanan kişinin kendisinin yaşayabileceği bir şeydir. İslam tasavvufunda ‘’ Tatmayan bilemez’’ sözü bir anlamda bu düşünceyi ifade eder.

Peki, bir dine içten inana kişinin Tanrı’nın varlığını içsel bir duyguyla hissetmesi Tanrı’nın varlığı için bir kanıt olabilir mi? Bazı çağdaş felsefeciler bu tür deneyimlerin Tanrı’nın varlığı için bir kanıt olabileceğini savunurken, diğer bazıları da dini deneyimin öznel oluşu, başkaları tarafından test edilme imkanının olmayışı gibi nedenlerle bunun mümkün olmadığını savunurlar.

Yorum yapın