Küba Füze Krizi Nedir ? Küba Füze Krizi Nasıl Başladı, Nedenleri ve Sonuçları  Nelerdir ?

Photo of author

By Bilgio.Net

Küba Füze Krizi Nedir ? Küba Füze Krizi Nasıl Başladı, Nedenleri ve Sonuçları  Nelerdir ?

Soğuk Savaş tüm hızıyla devam ediyordu. 14 Ekim 1962’de Amerikan U2 casus uçağı Küba’da Ruslar tarafından inşa edilmekte olan nükleer füze üssünün fotoğraflarını çekince, dünya bir anda karıştı, gerilim yükseldi. Dönemin Amerikan Başkanı Kennedy, danışmanlarıyla toplandı. Amerika, burnunun dibindeki Rus nükleer füzelerine göz yumamazdı. Başkanın danışmanları, müdahale edilmezse Küba’dan Amerika’ya on güne kadar füze saldırısı yapabileceğini söylüyordu. Eğer Rusya füzeleri yerleştirirse, New York ve Chicago’yu vurabilirdi. Üstelik bu arada nükleer füze ve fırlatma rampası taşıdığından şüphelenilen 20 Rus gemisi, Küba’ya doğru ilerliyordu. Dünya nefesini tutmuştu!

Kennedy ve ekibi hemen seçenekleri masaya yatırdı. Ne yapılabilirdi? Küba’ya yönelik nükleer saldırı mı? Hayır, bu çılgınlık olur ve nükleer bir dünya savaşına sebep olabilirdi. Peki ya konvansiyonel bir saldırı? Hayır,  buda nerdeyse aynı kapıya çıkardı. Zira Küba’da Rus birlikleri vardı ve Rusya’yla savaşa kadar giderdi. Peki ya Birleşmiş Milletler? O da çok yavaş sonuç alabilirdi. O kadar vakit yok tu. O halde hiçbir şey yapılmayacak mıydı? Hayır, eli kolu bağlı oturamazlardı. Burunlarının dibine kadar gelen Rus füzeleri, gerçek bir tehdit olurdu. Ya Küba’ya yönelik bir deniz ablukası? Evet bu makul olabilirdi. Hem adaya yeni füzelerin gelmesini engelleyeceği gibi aynı zamanda tam olarak bir savaş sebebi de sayılmayabilirdi. Bu arada kriz, Beyaz Saray içerisinde, Türkiye’nin de kaderinin masaya yatırıldığı bir dizi hararetli tartışmaya sebep olmuştu. Üstelik bunlar konuşulurken, Türkiye’den kimsenin olan bitenden haberi bile yoktu.

Küba Füze Krizine Karşı  Amerika Neler Yaptı ?

18 Ekim Perşembe günü toplanan Kennedy ve kurmayları, Küba’ya yapılacak askeri bir müdahale sonucunda Rusya’nın da Türkiye ya da İran’a misilleme yapabileceği ihtimalini tartışmış, Türkiye’nin buna nasıl karşılık verebileceği konuşulmuştu. Türkiye, Rusların ilk hedefi olabilirdi zira Amerika, Türkiye’nin NATO’ya üye olmasından sonra  imzalanan güvenlik anlaşmaları çerçevesinde 1960’ta Türkiye’ye nükleer başlıklı 15 Jüpiter füzesi yerleştirmişti. İlginçtir, Türk kamuoyu, ülkelerinde onlarca nükleer füze olduğunu yıllar sonra öğrenecekti. Böyle bir ihtimalin işleri daha da karıştıracağı düşünülünce, Rusların Küba’ya yerleştirdikleri füzelere karşı Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin kaldırılması seçeneği masaya yatırıldı. Bu arada Türkiye’deki Jüpiter füzelerinin yerine Polaris füzelerinin koyulması da bir ihtimaldi.

19 Ekim Cuma akşamı toplanan ekibin önünde bu kez, Amerika’nın Küba’yı vurmasına karşılık Rusların da Berlin’i işgal etmesi senaryosu vardı. Tüm seçenekler masaya yatırıldı. Zaman daralıyordu. 20 Ekim Cumartesi Oval Ofis’te toplanan ekip Küba’daki füzeler ile Türkiye ile İtalya’dakileri kıyasladı. Küba’daki füzelere karşı Türkiye ve İtalya’dakileri kaldırma durumunda neler olabileceğini bir kez daha konuştular. Aynı toplantıda Küba’ya uygulanacak deniz ablukasının avantaj ve dezavantajları da masaya yatırıldı. En iyi seçeneğin abluka olduğuna karar verilmişti.

22 Ekim’de sinirler daha da gerildi. Abluka kararı deklare edilmiş, bu esnada aynı gece Batı adına çalışan Rus casus Oleg Vladimiroviç Penkovski, Rusya’da deşifre olarak tutuklanmıştı. Yakalanmadan önce geçtiği son mesaj, ‘’ Sovyet saldırı yakın ‘’ şeklindeydi. Üstelik son raporunda Kremlindekilerin, Amerika2nın Küba’ya çıkartma konusunda blöf yaptığına inandıklarını da söylüyordu.

Ruslar öyle inana dursun, bu arada, olası bir savaş hazırlığı için, Türkiye’deki Jüpiterler ateşlenmeye hazır hale getirilmişti. Türkiye üzerinden atılacak füzeler, belki de Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatacaktı ama Türkiye’den hiç kimsein bu olan bitenden haberi yoktu! Bu arada 24 Ekim’de, deniz ablukası kararı hayata geçirilmişti. Artık bekleyip göreceklerdi. Aynı gün ilk Rus gemisi abluka sınırına ulaştı. Bir petrol tankeriydi ve geçişine izin verildi. İçlerinde füzeler olduğu sanılan diğerleri geri döndü. Fakat kriz bitmemişti. Rusya hala füze üslerini inşaya devam ediyordu.

25 Ekim Perşembe günü yapılan kabine toplantısında ablukanın işe yaradığı konuşulmuş, 26 Ekim Cuma günüyse ablukaya kararlılıkla devam edilmesi karar verilmiş, bazı birlikler Küba’ya yakın yerlere kaydırılmış, hava saldırısı hazırlıklarına devam edilmişti. 26 Ekim’de, İngiltere’nin sorusu gündeme geldi. Amerika, krize karşı ablukanın haricinde bir şey düşünüyor muydu? Zira Küba’daki Rus füzeleri savaşa hazır hale gelmişti. Aynı gün Kruşçev’in bizzat kendisinin kaleme aldığı ve Kennedy’e yolladığı mektup gündeme alındı. Kruşçev özetle, ‘’ Adayı işgal etmezseniz, füzeleri sökebiliriz ‘’ demeye getiriyordu. Bu arada bir sorun daha vardı. Ruslarla yapılan pazarlık çerçevesinde, Türkiye’deki Jüpiter füzelerini sökerlerse, Amerika’nın buna tepkisi ne olacaktı?

Küba Füze Krizinde Türkiye’nin Rolü Nedir ?

Cevap Türkiye’deki elçileri Raymond Hare’den geldi. Hare, özetle, Ankara’nın buna itiraz edeceğini, bu füzelere ülke savunması açısından büyük önem verdiklerini, Türklerin uzlaşma süreci gibi konularda sabırlı olmadıklarını belirterek, Jüpiterlerin sökülmesi durumunda, Türkiye’nin bunun karşılığında büyük talepleri olacağını rapor ediyordu. Ankara, ilk etapta koskoca Türkiye’nin Küba ile kıyaslanmasına bozulup karara karşı çıksa da, füzelerden boşalan yerin F-104 ve F-100 savaş uçaklarının teslimatının hızlandırılmasıyla, 1963’te füzelerin sökülmesini kabul edecekti.

27 Ekimde Kruşçev, daha ilk telgrafına resmi bir yanıt gelmeden yeni bir adım daha attı ve gönderdiği ikinci mektupla Amerika’dan Türkiye’deki Satürn füzelerini sökmesini talep etti. Sonradan açıklanan tutatanaklara göre Kruşçev, ‘’ Madem onların Türkiye’de füzesi var, neden bizim Küba’da olmayacakmış! Sökülecekse hepsi sökülsün’’ yaklaşımını benimsedi. Aynı gün Küba üzerinden bir Amerikan U2 casus uçağı düşürülünce, tehditler ve meydan okumalar havada uçuşmaya başladı. Kennedy, Kruşçev’in ikinci mektubunu dikkate almadı, ya da almamış gibi görünerek, 29 Ekim’e kadar füzeler sökülmezse, Küba’yı işgal edecekleri tehdidini savurdu. Sökülürse, deniz ablukasını kaldırma ve adayı işgal etmeme garantisi veriyordu.

Aynı gün,Polaris tipi nükleer füze taşıyan bir Amerikan denizaltısı, Türkiye’deki füze rampalarına yapılacak saldırıya cevap vermek için, Türk karasularına yakın bir yerlerde turlamaya başlamıştı. Taraflar tüm kozlarını masaya sürmüştü. Ama bu sırada dünyanın bilmediği bir şey vardı: Amerika ve Rusya, krizin başından bu yana önemli rol oynayan Kennedy’nin kardeşi Baş Savcı Robert Kennedy ve dönemin Rus büyükelçisi Anatoly Dobrynin’in kapalı kapılar ardında yaptığı görüşmelerle gizli bir mekik diplomasisi yürütüyordu. Kardeş Kennedy, Dobrynin’e, tansiyonu düşürmelerini yoksa savaşın kaçınılmaz olacağını söylemiş, aynı zamanda Kruşçev’e de zaten Türkiye’deki füze üslerini boşaltma niyetinde olduklarının mesajını iletmişti.

En sonunda mekik diplomasisi sonuç verdi. Kruşçev, 28 Ekim’de Washington’a gönderdiği yeni mesajında Küba’daki füzelerin söküleceğini deklare ediyordu. 20 Kasım’da Rus bombardıman uçakları Küba’dan ayrıldı. Kennedy de deniz ablukasını kaldırttı. Rahat bir nefes alındı. Kriz bitmişti, nükleer kapışma tehlikesi ortadan kalkmıştı.

Füzeler Bahaneydi, Asıl Hedef Küba’daki Komünist Rejimdi

Dünyayı 13 gün boyunca hop oturtup hop kaldıran Küba Krizi’nin kökleri, Komünist Fidel Castro’nun 1959’da Küba’da iktidara gelmesine kadar uzanıyordu. 1960 yılında Castro Rusya ile flörte başlamıştı. Yapılan ticaret anlaşmasıyla Küba Rusya’ya şeker gönderecek, karşılığında da petrol, makine ve nakit yardım alacaktı. Buna tahammül edemeyen Amerika, 1960’da Küba’yla olan ticaretini kesti. Castro da geri adım atmayarak, ülkesindeki tüm Amerikan şirketlerini millileştirdi. 1961’deki Castro karşıtı sürgündeki Kübalıların, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı CIA’nın da yardımıyla rejimi devirmek için Küba’ya çıkarma yapmış olası, Castro’nun gözünü daha da açtı.

Kennedy’nin çıkartma yapanlara hava desteği vermemesi üzerine tam bir fiyaskoyla sonuçlanan ve tarihe ‘’ Domuzlar Körfezi ‘’ olarak geçen b operasyonun sonunda Castro, Eylül 1961’de Rsuya’dan Amerika’ya karşı korunmak için silahlar istemişti. Rusya, Amerika’nın arka bahçesine kadar uzanma imkanı verecek olan bu cazip teklifi geri çevirmedi.

Küba Füze Krizinin Sonuçları Nelerdir ?

Füze krizinde geri adım atmış olması, Kruşçev’in Moskova’daki karizmasını fena halde çizmişti. Zaten hemen akabinde ülkeyi maceraya sürüklediği gerekçesiyle de iktidardan düşürülecekti. Kriz, aynı zamanda Çin ile Sovyetler’in arasında da gerilime neden olmuştu. Küba’yı iyi ve kötü günde destekleyeceğini ilan eden Pekin, Moskova’yı, içine düştüğü durumla ‘ devrimci davaya ihanetle ‘’ suçlarken, Moskova’da Pekin’i macera aramakla itham ediyordu.

Öte yandan bir de işin Türkiye’ye bakan bir yanı vardı. Berlin’i vermektense Türkiye’deki füzelerin sökülmesini kabul eden Amerika, bir bakıma Türkiye’yi Soğuk Savaş esnasında hangi konuma oturttuğunu da göstermiş oluyordu. Kriz aynı zamanda Türkiye’ye iki süper güç arasında sıkışmış olduğunu göstermiş, hem coğrafi konumunun, hem de Amerika ile aynı blokta olmanın kendisi açısından bazen riskli de olabileceğini ortaya koymuştu.

Bu sadece Türkiye’nin yaşadığı bir şok olmamıştı. Amerika’nın kriz boyunca NATO müttefiklerini gelişmelerden haberdar etmemesi ve ‘’ one man Show ‘’ ile yetinmesi, Amerika tarafından NATO şemsiyesi ile Rusya’ya karşı korunduklarını sanan Batı Avrupa ülkelerinin de gözünü açmıştı. Bunun üzerine Fransa bir adım öne çıkarak, iki süper güç arasında denge kurmayı hedefleyen bir ‘’ Batı Avrupa Koalisyonu ‘’ girişimi başlattı. Aynı zamanda Amerika ile olan ilişkisine bir mesafe koyarak, ‘’ ne olur ne olmaz ‘’ düşüncesi ile kendi nükleer programını başlattı. Belli etmeseler de her iki tarafav soğuk terler döktüren bu kriz, iki de olumlu sonuç doğurmuştu. Öncelikle, telgraflar ve elçilerle haberleşmenin böylesi olağanüstü anlarda yetersiz kaldığını fark eden taraflar, he2ırhangi bir bunalım sırasında Washington ve Moskova doğrudan haberleşmeyi sağlayacak bir telefon hattı ( hot line yada kırmızı telefon olarak da geçer ) kurdu.

İlginçtir, Soğuk Savaş’ın bu en ciddi çatışma ihtimalinden bir yumuşama ve diyalog imkanı çıkmış, her iki ülke arasında nükleer silahların yayılmasını önlemek için 5 Temmuz 1963’te Moskova’da yeraltı denemelerini kapsam dışı tutan ‘’ Nükleer Silah Denemelerinin Kısmi Yasaklanması Antlaşması ‘’ imzalanmıştı. Bu arada,  Rus füzelerinin kendisine danışılmadan söküldüğü için çok sinirlenen Küba lideri, 60 yıldır Amerikalılar tarafından kullanılan Guantanamo askeri üstündeki herkesin adayı terk etmesini istemişti.

Küba Füze Krizi, birçok gelişmeye kapı aralasa da, krizin zirveye tırmandığı 27 Ekim 1962 tarihe, ‘’ Nükleer Savaşın eşiğinden dönülen gün ‘’ olarak geçecek ve dünya kamuoyu, hep ‘’ fantastik bir senaryo ‘’ gibi görünen nükleer yıkım tehlikesini ilk kez bu kadar  yakından hissedecekti. O gün, nükleer silahsızlanma çabalarının başlangıç noktası oldu.

Yorum yapın