Mimari Sanatı Nedir ? Tarihteki Önemi Nedir ?
Mimarlık ve mimar kelimeleri Arapça kökenlidir. Bir yeri oturulur hale getirmek, diğer bir ifadeyle ‘’ bayındırlık ‘’ anlamına gelen ‘’ ümran ‘’ kökünden türemiştir. Mimarlık, maddi bir gereksinimi karşılamanın yanı sıra, bu yapıya güzellik katmayı da amaçladığı için bir sanat dalıdır. Konut mimarlığı, dini mimarlık, sivil mimarlık, şehir mimarlığı gibi alanlara ayrılan Türk mimarisi, tarihi bakımdan İslamiyet öncesi ve sonrası dönemler olarak incelenir.
Türk – İslam sanatının geniş çaplı uygulamaları ilk olarak Karahanlılar döneminde görülmüştür. Karahanlılar Müslüman olmadan önce kerpiç binalar yaparken, İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra tuğla malzeme kullanmaya başlamışlardır. Bu uygulama Türklerin İslam sanatından yararlanmalarının ilk örneğidir. Türk mimarisinde, camilerle ticarete yönelik kervansarayların ilk kez Karahanlılar döneminde yapıldığı kabul edilmektedir. Karahanlı Türklerin mimarisi sonradan kurulan bütün önemli Türk devletlerini etkilemiş; bu sanat anlayışı önce Selçuklu Türklerine sonra da Osmanlı Türklerine geçmiştir.
Diğer bir koldan Gazneliler aracılığıyla da İslam sanatı Hindistan’daki Türk devletlerine aktarılmıştır. Delhi Türk Sultanlığı döneminde, devletin kurucusu Kutbettin Aybeg Delhi’de bir cami ve minare yaptırmıştır (1206 – 1210 ). Kutub Minar ( Kutbettin Minaresi ) diye anılan minare 1803 yılında üst bölümü depremde yıkılmasına rağmen, 64 metreyle halen en yüksek minareler arasındadır. Hindistan’daki ilk Müslüman Türklerin yaptırdığı bu minarenin dış duvarlarının tamamı, Kuran ayetleriyle süslenmiş en güzel minareler arasındadır.
Babür İmaparatorluğu ( 1526 – 1856 ) dönemindeyse Türkler, Seydiseyyit Camisi’nde mermerden dantel gibi oyulmuş pencereler yapmışlardır. Bu eser Türklerin İslam sanatına mimari ve mermer işçiliği açısından getirdikleri önemli bir yenilik olmuştur. Babür Türklerinin yaptırdığı Tac Mahal (1631 – 1652 ) da halen dünyanın sayılı mimarı eserlerindendir. Bu eserin planı ve uygulaması İstanbul’dan gönderilen mimarbaşı Mehmet İsa Efendi ve ekibi tarafından Babür Türkleriyle birlikte yapılmıştır.
Türkler özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında birbirinden güzel mimari eserler inşa etmişlerdir. Bu eserler, toprak genişliği, etnik zenginlik gibi sebeplerle Arap, Fars, Avrupa mimarisinin izlerini Türk – İslam sentezine katmışlardır. Selçuklu mimarisinde, ‘’ taç kapı ‘’ denilen ana kapı büyük önem kazanmaya başlamış, Anadolu’ya özgü bir cami tipi ortaya çıkmıştır. Ayrıca Selçuklu medreseleri, ‘’ kümbey ‘’ ya da ‘’ türbe ‘’ denilen mezar anıtlar, han ve kervansaraylar da bu dönemin belirgin özellikleri olmuştur.
Osmanlı mimarlığı16. Yüzyılda bir kubbe mimarisi şeklini almıştır. Eski çok sütunlu ulu cami tipi bırakılmış, zaviyeli camiler ortaya çıkmıştır. Yapı malzemesi olarak genelde taş kullanılmış, üstü kubbeyle örtülü, pencereleri kemerli yapılar inşa edilmiştir. Ayrıca taş oymacılığıyla birlikte çini kaplamalar, boyalı süslemeler, renkli camlar, ağaç işlemeler ve hat sanatının güzel örnekleri cami süslemelerinde yer almıştır.
Osmanlı döneminde Türk mimarisinin en büyük ustası kuşkusuz Mimar Sinan olmuştur. Mimar Sinan döneminin belirgin özelliklerinden biri, dinsel yapılarda kubbeyi iç ve dış mimarinin ana unsuru olarak kullanmasıdır. Eserlerinden Edirne Selimiye Camisi, 31 metre çapındaki kubbesiyle, İslam ve Hristiyan mimarlığının o zamana kadar ulaşamadığı en yüksek aşama olmuştur.