Tarihte Türk Ordusu ve Askerlik Teşkilatı

Photo of author

By Bilgio.Net

Tarihte Türk Ordusu ve Askerlik Teşkilatı

Türk milleti tarihinin ilk devirlerinden itibaren orduya önem vermiş, düzenli askeri teşkilatlar kurmuştur. İslam öncesi Türk devletlerinde her Türk, asker; yöneticiler de her zaman savaşa hazır komutan sayılmıştır. Devlet başkanı konumundaki kağan, aynı zamanda başkumandan kabul edilmiştir. Görüldüğü gibi eski Türklerde askeri yönetimle devlet yönetimi iç içe geçmiş sistemler olarak var olmuştur.

Askerlik, Türklerde milli bir görev olarak görüldüğü için, halk ve ordu diye bir ayrım yoktur. Ordu ücretli değildi; dolayısıyla askerlik hizmetinden dolayı kimse devletten ücret almazdı. Türklerde herkes savaş sanatını bilir, her zaman baskına hazır tedbirli yaşayan halk, savaş zamanı silahlanarak hemen orduyu meydana getirirdi. Eski Türkler çocuklara küçük yaştan itibaren ata binmeyi ve ok atmayı öğretmişler; askeri eğitimi günlük hayatın bir parçası haline getirmişlerdir.

Büyük Hun Devleti hükümdarı Mete Han tarafından kurulan ilk düzenli Türk ordusu, bugün Türk Kara Kuvvetleri’nin de kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir. Kurulan ilk düzenli ordu, onlu, yüzlü, binli, on binli birlikler halinde düzenlenmiştir. En küçük askeri birlik on, en büyüğü ise on bin kişiden oluşan düzenli ordu düzeni, Türk askeri teşkilat ve idareciliğinin ilk örneği olmuştur. Tümen denilen on bin kişilik birimler, binli, yüzlü, onlu gruplara ayrılarak; başlarında binbaşı, yüzbaşı, onbaşı denilen komutanlar tarafından idare edilmiştir. Yirmi dört tümenden meydana gelen tüm ordu, olağanüstü bir disiplin içinde olmuştur. Türklerin askeri teşkilatı, Roma, Rus, Moğol, Çin gibi pek çok büyük devlet tarafından model olmuştur.

Coğrafi şartlardan dolayı eski Türk ordusunun temeli süvari birliklerinden oluşmuştur. Türkler yurtta ve dünyada barışın Türk ordusunun gücüyle gerçekleşebileceğine inanmıştır. Türklerin en çok takdir edilen özelliklerinden biri, fethedilen bölgeleri yağmalamamaları, oradaki medeniyet unsurlarına dokunmamaları olmuştur. Tarihteki talan adetlerinin tersine, Türkler fethettikleri bölgelere yerleşerek mevcut medeniyete katkıda bulunmuşlardır.

Romanyalı tarihçi ve politikacı Nicolae Iorga, Osmanlı İmparatorluğu ile görüşlerine yer verdiği bir kitabında Türk ordusuyla ilgili şunları ifade etmiştir ;

‘’ Bir Avrupa ordusunun bir ülkeden geçmesi, o ülkenin halkı için felaket, bir Türk ordusunun geçişiyse saadetti. Halk, Türk ordusunun kendi memleketlerinden geçmesini dört gözle beklerdi. ‘’

türk-askeri
Türklerin başarılarının ardındaki bir diğer sebepse, at üzerindeki hünerleri olmuştur. At üzerindeki hareketlilikle sürat kazanan Türkler, düşman ve arazi şartlarına göre taktik değiştirme ve hızlı uyum sağlama yönünden de başarılı olmuşlardır. Türkler, çok eski dönemlerden beri at ve ok eğitimi almışlar; ancak savaşta bedeni güçle brlikte aklı kullanmayı erdem saymışlar ve barış yanlısı olmayı, çalışkanlığı, sevgiyi, saygıyı benimsemişlerdir. Güçlü, kuvvetli, kahramanlarla dolu tarihimiz, Türklerin bu manevi güçlerinin gereği olmuştur.

Kanuni devrinde 7 yıl boyunca Avusturya büyükelçisi olarak İstanbul’da bulunan Augier Ghislain de Busbecq, Türklerin askeri yönünden şu ifadelerle bahsetmiştir ;

‘’ Türkler sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bir ordu galip gelecek e payidar olacak, diğeri de mahvolacaktır. Çünkü şüphesiz, ikisi de sağlam surette devam edemezler. Türklerin tarafında, kuvvetli bir imparatorluğun bütün kaynakları mevcut; hiç sarsılmamış bir kuvvet var. Sefer görmüş askerler, zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, birlik, düzen, displin, kanaatkarlık ve uyanıklık var. Bizim tarafta ise umumi fakirlik, hususi israf, sarsılmış kuvvet, bozulmuş maneviyat, tahammülsüzlük ve idmansızlık var. Askerlemiz  serkeştir, subaylarımız tamahkardır. Disiplini hor görüyoruz. Sebatsizlik, serkeşlik, sarhoşluk, sefahat, bizde bol bol mevcuttur. Bütün bunların en kötüsü, düşmanın ( Türklerin ) zafere, bizim de hezimete alışkın bulunmamızdır. Bizim askerlerimiz arasında olduğu gibi, hiçbir tarafta bir sarhoşluk, cümbüş yahut kumar gibi şeylere tesadüf edemezsiniz. Türkler, kağıt ve zar oyunu bilmezler… ‘’

Diğer yandan türk ordusu denince akla disiplin gelir. Türk ordusunda tarihi bir miras disiplin, teknik üstünlüklere sahip pek çok devletin Türklere yenilmelerinde başlıca etken olmuştur. Türk ordusu bugün halen dünyanın en güçlü orduları arasında anılmaktadır. Meşhur İngiliz diplomat ve yazar Paul Rycaut 17. Yüzyıl Osmanlı tarihini anlatırken, Uyvar seferi’nde şahit olduğu düzen ve ahlak düzgünlüğünü şu ifadelerle aktarmıştır;

‘’ … Ordugahta en küçük bir gürültü ve münakaşa duymak mümkün değildir. Halk, ordularının geçişi sırasında en ufak bir endişe hissetmez. Ordu geçtiği erde her şeyi peşin parayla satın alır, hanlarda geceleyen asker parasını öder. Malının asker tarafından yağma edildiğini, hoş olmayan her hangi bir davranışla karşılaştığını söyleyerek şikayete gelen de yoktur. Zira böyle şeyler olmaz. Bu düzen, Türk ordusunu muzaffer kılmış ve imparatorluklarını muntazam şekilde büyütmüştür… ‘’

Türk askerlik ruhunun bu kadar güçlü olmasının altında yatan en önemli sebeplerden bir diğeri de, Türklerde şehitlik ve gazilik mertebelerinin kutsal sayılması olmuştur. Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenler ‘’ şehit ‘’, sağ kalanlar ‘’ gazi ‘’ olarak adlandırılmıştır. Nitekim Kurtuluş Savaşı’ndaki dünyaya örnek mücadele ‘’ ölürsem şehit, kalırsam gazi ‘’ inancıyla zaferle sonuçlanmıştır. Türklerin askeri kuruluşları, disiplinli orduları, değerli komutanları tarih boyunca dünyanın takdirini toplamıştır.

Yorum yapın